tarih öncesi insana ilgi duyanlar için harika bir başyapıt. bir dönemin insanının ateşi elde etmek için nasıl çabaladığını güzel bir hikaye ile anlatıyor.
sonlandırıldığı için kızgın olduğum iki diziden biri. diğeri de the oa. olm o kadar heyecanlı bittiler ki, özellikle the oa muhteşem bitmişti. mal gibi bitirdiler diziyi. zengin olsam yapımcı olup alın lan şu parayı çekin atın youtube yeni sezonu derim.
bu diziyi final yaptıktan sonra izledim. yeni sezonların gelmesini hayal edemezdim sanırım. 6. sezondan sonra bir sıkmıyor değil. ama totale baktığımda gerçekten izlediğim en iyi yabancı dizi serisi.
oscar ödüllü, izleyip izleyebileceğiniz en güzel filmlerden biridir.
keşke murat soner gibi insanların sayısı artsa, belki o zaman bu acınası durmumuz bir nebze durulur. ayrıca doğru eleştiri sadece geliştirir, zarar vermez. bunun bile ayırdına varmakta zorluk çekilmesi..
bu şahsına münhasır yönetmene ait filmler ile amanita games'in yaptığı oyunlar arasında hiçbir bağ olmamasına rağmen sanki hepsi aynı kafanın ürünü gibi.
aralarında herhangi bir bağ olmadığının farkındayım, herhangi bir duyum vs de almış değilim. söylemek istediğim; wes anderson'a ait bir film izlerken, hissettiğim yaratıcılık ve hayranlık, amanita games'e ait oyunlardan birini oynarken de hissediyorum ve bu duygu durumu bende çok nadir canlanabilen bir duygu durumu.
aralarında herhangi bir bağ olmadığının farkındayım, herhangi bir duyum vs de almış değilim. söylemek istediğim; wes anderson'a ait bir film izlerken, hissettiğim yaratıcılık ve hayranlık, amanita games'e ait oyunlardan birini oynarken de hissediyorum ve bu duygu durumu bende çok nadir canlanabilen bir duygu durumu.
Darren Aronofsky yönetmen koltuğunda oturduğu 2010 yapımı film. Aronofsky bana soracak olursanız insanlığımızın içinden geçtiği problemleri süper bir görsellik ve güzel bir dram ile ekrana iyi bir biçimde yansıtıyor. Neyse sonradan Darren Aronofsky ile alakalı bir entry de girerim. Filmden bahsedeyim.
Film kusursuzluk kavramını gerçekten güzel sorgulamış.
Ona ihtiyacımız gerçekten var mı yoksa sadece kusursuz olduğu için mi hep ona yöneliriz gibi soruları da içinde barındırarak bu kavrama güzel bir sorgulama çıkartmış Darren Aronofsky ve ekibi.
Film kusursuzluk kavramını gerçekten güzel sorgulamış.
Ona ihtiyacımız gerçekten var mı yoksa sadece kusursuz olduğu için mi hep ona yöneliriz gibi soruları da içinde barındırarak bu kavrama güzel bir sorgulama çıkartmış Darren Aronofsky ve ekibi.
1948 İtalyan yapımı Vittorio De Sica'nın yönetmen koltuğunda yer aldığı İtalyan Yeni Gerçekçi filmi. İkinci Dünya Savaşı sonrası zar zor bisiklet gerektiren bir iş bulup zar zor bir bisiklet alıp çalışan bir aile babasının bisikletinin çalınışını ve o adamın bisikletinin peşini sürmesini konu alıyor.
Bir buçuk saatte çok acayip yönlü bir film olmuş. Dün bitirdim. Bir buçuk saatte savaş sonrası İtalya'yı gösterirken bir yandan toplumun gelişmesinden zıt olarak kötüye ilerleyen toplumum ahlakını, (yer yer ufak ufak) toplumdaki statü farklarını, adalet kavramının günümüz toplumlarındaki ölüşü, bir insanın sonu çaresiz olacağını bilse de verdiği uğraşı ve kurduğu ümit, bir babanın ve en önemlisi bir insanın hakkının peşinde koşuşunu ve o kişinin psikolojisi efsane derece iyi işlenmiş hemde kısa ve öz biçimde. Filmde en ön plana çıkan şeyler filmin atmosferi, ana karakterin psikolojisi ve oyunculuklarıdır. Bu üç özellik filmin çok yönlü olmasına en çok katkıda bulunmuştur şüphesiz. Filmin hikayesi de elbet bulunmuştur katkıda fakat şüphesiz bu üç etmen en yüksek payı ellerinde bulunduruyor. Filmin atmosferine değinecek olursam tam İkinci Dünya Savaşının sonlarında çekildiğinden toplum atmosferleri sağlam ve gerçekten savaştan çıkmış bir milleti yansıtıyor. Bu özellik de filmde karakterimizin uğradığı haksızlığın nedenlerine katkıda bulunuyor. Bu sayede de filmde ana karakterimize iyi ya da kötü bir şey olduğunda daha vurucu hissetirmesini sağlamış zannımca. Oyunculuklar ise apayrı bir durum. Ana karakterimizin psikolojisi filmin her dakikasında çehresinde apaçık şekilde okunabiliyor. Bu sayede film bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Hem oyunculuk sayesinde karakterimizin düştüğü dramın vuruculuğu artmış hem de karakterin psikolojisini filmin her yerinde net biçimde görebiliyoruz.
Bir buçuk saatte çok acayip yönlü bir film olmuş. Dün bitirdim. Bir buçuk saatte savaş sonrası İtalya'yı gösterirken bir yandan toplumun gelişmesinden zıt olarak kötüye ilerleyen toplumum ahlakını, (yer yer ufak ufak) toplumdaki statü farklarını, adalet kavramının günümüz toplumlarındaki ölüşü, bir insanın sonu çaresiz olacağını bilse de verdiği uğraşı ve kurduğu ümit, bir babanın ve en önemlisi bir insanın hakkının peşinde koşuşunu ve o kişinin psikolojisi efsane derece iyi işlenmiş hemde kısa ve öz biçimde. Filmde en ön plana çıkan şeyler filmin atmosferi, ana karakterin psikolojisi ve oyunculuklarıdır. Bu üç özellik filmin çok yönlü olmasına en çok katkıda bulunmuştur şüphesiz. Filmin hikayesi de elbet bulunmuştur katkıda fakat şüphesiz bu üç etmen en yüksek payı ellerinde bulunduruyor. Filmin atmosferine değinecek olursam tam İkinci Dünya Savaşının sonlarında çekildiğinden toplum atmosferleri sağlam ve gerçekten savaştan çıkmış bir milleti yansıtıyor. Bu özellik de filmde karakterimizin uğradığı haksızlığın nedenlerine katkıda bulunuyor. Bu sayede de filmde ana karakterimize iyi ya da kötü bir şey olduğunda daha vurucu hissetirmesini sağlamış zannımca. Oyunculuklar ise apayrı bir durum. Ana karakterimizin psikolojisi filmin her dakikasında çehresinde apaçık şekilde okunabiliyor. Bu sayede film bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Hem oyunculuk sayesinde karakterimizin düştüğü dramın vuruculuğu artmış hem de karakterin psikolojisini filmin her yerinde net biçimde görebiliyoruz.
Bugün izlediğim Godard'ın çektiği 1962 yapımı film. Ben galiba sevdim bu Fransız Yeni Dalga sinemasını. Harbiden filmleri kendi zamanlarının ötesinde birer işler olduğunu gösteriyorlar. Yani en azından hoşuma giden şeyleri var senaryo anlamında falan yaratıcı ve beklenmedik sonlar, sinematografi açısından bazen yenilikçi kamera hareketleri ve açılar. Sanki bir şeyler farklı hisettiriyor.
Filme değinecek olursam;
Filmin kendisi yaşamaya, hayatın acılarla dolu oluşuna ve bizim bunlarla içinde bulunduğumuz mücadeleye (ki buna duruma göre Godard Varoluşçuluğa da selam çakmış diyebiliriz sanırım), gençliğin tıpkı narin bir çiçek gibi olduğuna yani kötü yollara başvurduğumuzda o çiçeğe su vermediğimizde soluşunu güzel, kısa ve öz biçimde gösteriyor film. Kadınların ne denli erkeklerin baskıları altından kurtulamadığına dair bir eleştri de olabilir bu film aynı zamanda. Ayrıca Anna Karina ne güzel kadınmış be vuruldum vallahi kadına :D
Filme değinecek olursam;
Filmin kendisi yaşamaya, hayatın acılarla dolu oluşuna ve bizim bunlarla içinde bulunduğumuz mücadeleye (ki buna duruma göre Godard Varoluşçuluğa da selam çakmış diyebiliriz sanırım), gençliğin tıpkı narin bir çiçek gibi olduğuna yani kötü yollara başvurduğumuzda o çiçeğe su vermediğimizde soluşunu güzel, kısa ve öz biçimde gösteriyor film. Kadınların ne denli erkeklerin baskıları altından kurtulamadığına dair bir eleştri de olabilir bu film aynı zamanda. Ayrıca Anna Karina ne güzel kadınmış be vuruldum vallahi kadına :D
hayırlı olsun dh'den geldim sözlüğün gelişmesi dileğiyle
Hayırlı olsun devamı daim olsun.
Filmlerini çok sevdiğim ve filmografisini (kısa filmler ve reklamları hariç) bitirdiğim yönetmendir kendisi.
Kendisinin filmlerinde genellikle yapı benzer birbirlerine. Renkli bir dünyada sıkıntıları olan ve bunlardan kurtulmaya çalışan insanlar. Tabii bazen farklı hikaye matematiklerine de gidebiliyor. Her şekilde kendisinin yaptığı filmler farklı hissettiriyor ve o evrene bağlıyor izleyiciyi. Hoş ve çok derine inmeyen, kafa karıştırmayan yer yer gerçek hayata ve filmlere gönderme yapan (french dispatch'te fransız yeni dalgası göndermeleri, isle of dogs'ta kurosawa göndermeleri gibi gibi) yapıdaki filmleri ve herkesin zevk alabileceği şekilde dizayn edilmiş bir yapısı var filmlerinde.
Sinematografi onun filmlerinde apayrı bir yer taşıyor zaten. İlk filmlerinde ufaktan simetriye uyan ama bazen uymayan yine de renk kullanımı konusunda ustaca bir iş yapan bir yolda ilerlerken sonradan (ki özellikle 2010'dan sonra) kendini simetriye daha çok bağlamıştır. Bence bu simetri hem onum filmlerine bir kimlik katarken hemde yönetmeni daha özel ve şahsına muhasır kılıyor. Ki aynı zamanda renk kullanımı daha sonraki filmlerinde daha da gelişmiş şekilde çıkıyor karşımıza. Özellikle stop motion filmlerinde (muhtemelen filmin stop motion olmasını getirdiği rahatlık ile) çok daha simetrik bir yapı mevcut.
Birde kendisi ünlü isimleri nasıl ayarlıyorsa hep aynı isimlerle çalışıyor ama bu isimler bilindik isimler de aynı zamanda. Edward Norton, Adrien Brody, Owen Wilson, Bill Murray, (bazen) Frances McDormand, Tilda Swinton, Williem Dafoe gibi gibi...
Ama özellikle bu son çıkaracağı filmde (Asteroid City) çıtayı epey yukarı çıkarmış kesinlikle. Tom Hanks, Bryan Cranston, Adrien Brody, Scarlet Johannson, Margot Robbie, Tilda Swinton, Steve Carell (ulan office abiyi bile getirtmiş oha be :D) Edward Norton, Bryan Cranston hatta Bill Murray'da olacaktı lakin kendisi filmin çekim dönemlerinde Corona'ya yakalandığından rolü iptal olmak zorunda kalmış :'(
Kendisinin favori filmim Royal Tennenbaums'tur ama şüphesiz Bottle Rocket ile gidip gelmekteyim. Kendisinin bazı filmlerinde kendimi bile gördüğümü söyleyebilirim. İzlemeyenlere öneririm kendisinin filmlerini.
Fikirleriniz nelerdir?
Kendisinin filmlerinde genellikle yapı benzer birbirlerine. Renkli bir dünyada sıkıntıları olan ve bunlardan kurtulmaya çalışan insanlar. Tabii bazen farklı hikaye matematiklerine de gidebiliyor. Her şekilde kendisinin yaptığı filmler farklı hissettiriyor ve o evrene bağlıyor izleyiciyi. Hoş ve çok derine inmeyen, kafa karıştırmayan yer yer gerçek hayata ve filmlere gönderme yapan (french dispatch'te fransız yeni dalgası göndermeleri, isle of dogs'ta kurosawa göndermeleri gibi gibi) yapıdaki filmleri ve herkesin zevk alabileceği şekilde dizayn edilmiş bir yapısı var filmlerinde.
Sinematografi onun filmlerinde apayrı bir yer taşıyor zaten. İlk filmlerinde ufaktan simetriye uyan ama bazen uymayan yine de renk kullanımı konusunda ustaca bir iş yapan bir yolda ilerlerken sonradan (ki özellikle 2010'dan sonra) kendini simetriye daha çok bağlamıştır. Bence bu simetri hem onum filmlerine bir kimlik katarken hemde yönetmeni daha özel ve şahsına muhasır kılıyor. Ki aynı zamanda renk kullanımı daha sonraki filmlerinde daha da gelişmiş şekilde çıkıyor karşımıza. Özellikle stop motion filmlerinde (muhtemelen filmin stop motion olmasını getirdiği rahatlık ile) çok daha simetrik bir yapı mevcut.
Birde kendisi ünlü isimleri nasıl ayarlıyorsa hep aynı isimlerle çalışıyor ama bu isimler bilindik isimler de aynı zamanda. Edward Norton, Adrien Brody, Owen Wilson, Bill Murray, (bazen) Frances McDormand, Tilda Swinton, Williem Dafoe gibi gibi...
Ama özellikle bu son çıkaracağı filmde (Asteroid City) çıtayı epey yukarı çıkarmış kesinlikle. Tom Hanks, Bryan Cranston, Adrien Brody, Scarlet Johannson, Margot Robbie, Tilda Swinton, Steve Carell (ulan office abiyi bile getirtmiş oha be :D) Edward Norton, Bryan Cranston hatta Bill Murray'da olacaktı lakin kendisi filmin çekim dönemlerinde Corona'ya yakalandığından rolü iptal olmak zorunda kalmış :'(
Kendisinin favori filmim Royal Tennenbaums'tur ama şüphesiz Bottle Rocket ile gidip gelmekteyim. Kendisinin bazı filmlerinde kendimi bile gördüğümü söyleyebilirim. İzlemeyenlere öneririm kendisinin filmlerini.
Fikirleriniz nelerdir?
murat soner şu an itibari ile youtube'da 400 milyon (genel) izlenmeye sahip film ve dizi eleştirmeni. kendisini tesadüf eseri takip etmiştim ve eleştirilerini oldukça yerinde bulmuştum. ilk videoları ortalama 2-3 dakika oluyordu fakat zamanla kendisini muhteşem geliştirdi.
kendisini senarist kategorisine aldım fakat ürettikleri içerikleri izlediğimiz vakit hem senarist, hem oyuncu, hem de yönetmen olduğunun farkına varırsınız. filmlerden çok türk dizilerini eleştiren murat soner, yapmış olduğu eleştirilerle çok fazla kişi tarafından tepki çekmiştir. benim gibi eleştirmeyi seven, komik gördüğü yerlerde uygun bir şekilde dalga geçen kişiler tarafından da takibe alınmıştır.
son dönemlerde yayınladığı en kısa video içeriği ise erşan kuneri eleştirel yorumuna geldi. dizi içerisinde çağlar çorumlu ve zafer algöz'ün oyunculuklarını çok beğendim. üzgünüm ki, haddinden fazla küfür ediliyor ve bu küfürler zorlama gibi.
kendisini senarist kategorisine aldım fakat ürettikleri içerikleri izlediğimiz vakit hem senarist, hem oyuncu, hem de yönetmen olduğunun farkına varırsınız. filmlerden çok türk dizilerini eleştiren murat soner, yapmış olduğu eleştirilerle çok fazla kişi tarafından tepki çekmiştir. benim gibi eleştirmeyi seven, komik gördüğü yerlerde uygun bir şekilde dalga geçen kişiler tarafından da takibe alınmıştır.
son dönemlerde yayınladığı en kısa video içeriği ise erşan kuneri eleştirel yorumuna geldi. dizi içerisinde çağlar çorumlu ve zafer algöz'ün oyunculuklarını çok beğendim. üzgünüm ki, haddinden fazla küfür ediliyor ve bu küfürler zorlama gibi.
Güzel duruyor site. Tasarım açısından da sevdim geliştirilebilir de aynı zamanda yeni temalar falan daha çeşitlk kılınır. Eminim ki adminlikte hiç sorunu olmaz şahsen bu siteden ümidim bol.
Yaklaşık 17 yıl önce izlediğim filmdir. Yeniden hatırlayıp entry düzenlemem için bugün tekrar izleyeceğim. Birçok filmi unutulmaz yapan en büyük olay kesinlikle müzikleri diyebilirim. Bugün izleyip entry fikir ve düşüncelerimi yazacağım.
Hepimiz için hayırlı olsun efendim. Güzel bir yere benziyor umarım daha fazla insana ulaşır bu sözlük. Bende DH Forumdan görüp geldim.
İMDb 8.1
İMDb linki
not: Türe kült diye yazdım keza bence kültlük bir film bu. Gençlik ve dram da sayılabilir aynı zamanda kara mizah falan da sayılabilir.
Konu olarak bu film İskoçyalı bir eroin bağımlısı olan Mark Renton'un hem bu bağımlılık ile cebelleşirken hem de arkadaş ortamı ile olan imtihanını ve bunların altında gelişen olayları konu alıyor. Kitabını da öneririm daha evrene hakim olmak isterseniz.
not 2: Bu filmi altyazılı izlemenizi öneririm. Çevirisi çok efsane değil. Yer yer hataları var. Hem esprileri ve o aksanın getirdiği lisan değişimini de deneyimlemiş olursunuz. İsterseniz türkçe dublaj hakkında fikirlerimi de yazabilirim DM'den.
Kendi fikirlerime geçeyim
Bu filme ne diyebilirim ki. Nerede başlayıp nerede biteceğini çok iyi biliyor ilk önce. Hiç sıkılmıyorum film boyunca. Yerinde komedi yerinde dram. Filmde yer yer iyi motifler de var. Mesela filmin ilk ile ikinci yarısının birbirinden farkı bence bağımlılıkların da iki yarısını göstermek için güzel bir örnek. Bunun dışında karakterler iyi işlenmiş ve filmin kah yüzeyinde kah arka planında iyi mesajlar ve eleştriler var. Bu mesajlar konusunda eğer merak ederseniz kendi fikirlerimi DM'den yazarım. Hem spoiler açısından hem de aşırı uzun olmaması açısından o konuyu es geçtim şimdilik. Bu film hakkında izleyenler belki diğer dediklerime katılmayabilir ama katılacaklarından adım gibi emin olduğum bir şey varsa onlarda bu filmin müzikleridir. Bu filmin müziklerini feci seviyorum. Öznellikten çıkarsak şayet filmin temasına ve geçtiği zamana gayet uygun müzikleri var. 80'lerin sonundaki britpop/rock müziğinden 90'ların house/techno/electronic kültürüne geçişini güzel gösteriyor film. Filmin müziklerini epey öneririm herkese. Mutlaka izleyin, izlettirin efendim.
İMDb linki
not: Türe kült diye yazdım keza bence kültlük bir film bu. Gençlik ve dram da sayılabilir aynı zamanda kara mizah falan da sayılabilir.
Konu olarak bu film İskoçyalı bir eroin bağımlısı olan Mark Renton'un hem bu bağımlılık ile cebelleşirken hem de arkadaş ortamı ile olan imtihanını ve bunların altında gelişen olayları konu alıyor. Kitabını da öneririm daha evrene hakim olmak isterseniz.
not 2: Bu filmi altyazılı izlemenizi öneririm. Çevirisi çok efsane değil. Yer yer hataları var. Hem esprileri ve o aksanın getirdiği lisan değişimini de deneyimlemiş olursunuz. İsterseniz türkçe dublaj hakkında fikirlerimi de yazabilirim DM'den.
Kendi fikirlerime geçeyim
Bu filme ne diyebilirim ki. Nerede başlayıp nerede biteceğini çok iyi biliyor ilk önce. Hiç sıkılmıyorum film boyunca. Yerinde komedi yerinde dram. Filmde yer yer iyi motifler de var. Mesela filmin ilk ile ikinci yarısının birbirinden farkı bence bağımlılıkların da iki yarısını göstermek için güzel bir örnek. Bunun dışında karakterler iyi işlenmiş ve filmin kah yüzeyinde kah arka planında iyi mesajlar ve eleştriler var. Bu mesajlar konusunda eğer merak ederseniz kendi fikirlerimi DM'den yazarım. Hem spoiler açısından hem de aşırı uzun olmaması açısından o konuyu es geçtim şimdilik. Bu film hakkında izleyenler belki diğer dediklerime katılmayabilir ama katılacaklarından adım gibi emin olduğum bir şey varsa onlarda bu filmin müzikleridir. Bu filmin müziklerini feci seviyorum. Öznellikten çıkarsak şayet filmin temasına ve geçtiği zamana gayet uygun müzikleri var. 80'lerin sonundaki britpop/rock müziğinden 90'ların house/techno/electronic kültürüne geçişini güzel gösteriyor film. Filmin müziklerini epey öneririm herkese. Mutlaka izleyin, izlettirin efendim.
yalanın icadı filmini 2010 yılında izlediğim ve geçenlerde netflix içerisinde görüp, duygulanıp, yeniden açıp izleyeyim dediğim filmdir.
Başrollerini ricky gervais ve jennifer garner oyuncularının paylaştığı komedi filmidir. Birçok platformda romantik kategorisine girdiği de söyleniyor ama benim için komedi filmidir. Film içerisinde cinsel söylemler yer alıyor fakat hiçbir şekilde eyleme geçmiyor, bu durumlardan rahatsız olan kişiler ailesi ile rahatça izleyebilirler.
Film hakkında spoiler vermek istemiyorum fakat verecek kişilerin entylerini okumak isterim. Bana göre film 10 üzerinden 8 puana sahip. Tabii imdb üzerinden 6.3'lük puan alarak birçok insanın (bu film izlenmez kesin) tepkisini almış olabilir.
Başrollerini ricky gervais ve jennifer garner oyuncularının paylaştığı komedi filmidir. Birçok platformda romantik kategorisine girdiği de söyleniyor ama benim için komedi filmidir. Film içerisinde cinsel söylemler yer alıyor fakat hiçbir şekilde eyleme geçmiyor, bu durumlardan rahatsız olan kişiler ailesi ile rahatça izleyebilirler.
Film hakkında spoiler vermek istemiyorum fakat verecek kişilerin entylerini okumak isterim. Bana göre film 10 üzerinden 8 puana sahip. Tabii imdb üzerinden 6.3'lük puan alarak birçok insanın (bu film izlenmez kesin) tepkisini almış olabilir.
Daha önce hiç duymadığım ama başlık sahibi tarafından çok fazla övüldüğünden dolayı mutlaka izleyeceğim filmdir. İzledikten sonra gerekirse replikleri ile dahi başlık açıp entry girebilirim
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?